anlamak

listen to the pronunciation of anlamak
Turkish - English
understand

It was impossible to understand his questions. - Onun sorularını anlamak imkânsızdı.

No cultural background is necessary to understand art. - Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.

find out
comprehend
make out
realize

Some day you will come to realize the importance of saving. - Bir gün tasarrufun önemini anlamak için geleceksin.

I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life. - Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.

figure out

It's hard to figure out what Tom wants. - Tom'un ne istediğini anlamak zor.

We have to figure out whether we have enough money to do that. - Onu yapmak için yeterli paramız olup olmadığını anlamak zorundayız.

fathom
perceive
enjoy
to understand, to catch, to catch on (to sth), to get, to cotton on (to sth), to latch on, to follow, to grasp, to comprehend, to apprehend;to find out, to figure sb/sth out; to know (about), to be familiar with; to gather, to infer; to appreciate, to enj
catch on
conceive
(deyim) draw an inference
gen up on
penetrate
tell

It's hard to figure out who's telling the truth. - Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.

tumble
pick up
sense

She had enough sense to understand what he really meant. - Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.

know about
collect
latch onto (something)
infer
reason

The reason which he gave is hard to understand. - Söylediği gerekçeyi anlamak zor.

latch on to
feel
familiar with
to be familiar with
sum up
get the hang of
read

You have only to read this article to see how serious the accident was. - Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.

To understand it, you have only to read this book. - Onu anlamak için, yalnızca bu kitabı okumak zorundasın.

make

Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood. - Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.

I like to take things apart to see what makes them tick. - Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.

cotton on
gen up about
accept
pick out
(Dilbilim) get wise
(deyim) get the picture
be familiar with
get the message
make of
cotton to
know

I don't know Tom well enough to know whether I like him or not. - Onu sevip sevmediğimi anlamak için onu yeterince iyi tanımıyorum.

Knowing is not the same as understanding. - Bilmek, anlamakla aynı değildir.

(Latin) scire
seize
twig
(Dilbilim) latch on
rumble
find

I find it difficult to understand what he is saying. - Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

follow
be up to
realise
ken
deduce from
wake to
grip
entendre
see the light
get a grip on
be a good judge of
twing
waken
savvy
receive
have

This kind of music is something that older people have difficulty understanding. - Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.

Do you have difficulty understanding what women or small children say to you? - Kadınların veya küçük çocukların size ne dediklerini anlamakta güçlük çekiyor musunuz?

imagine
take

If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say. - İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.

I like to take things apart to see what makes them tick. - Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.

gather
take in

It took a long time to take in what she was saying. - Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.

(Dilbilim) get onto
anlama
comprehension

That was beyond my comprehension. - O benim anlamamın ötesinde bir şeydi.

Why he did it is beyond my comprehension. - Onun niçin öyle yaptığı benim anlamamın ötesinde.

anlama
understanding

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

This kind of music is something that older people have difficulty understanding. - Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.

anla
found out

Tom found out later that the woman he met in the park was Mary. - Tom daha sonra parkta karşılaştığı kadının Mary olduğunu anladı.

Tom just found out that he has to move to Boston. - Tom Boston'a taşınmak zorunda olduğunu anladı.

anlama
fathom
anlama
insight

Thanks for the insight. - Anlama için teşekkürler.

anlama
grasp

We have to grasp this issue. - Bu meseleyi anlamak zorundayız.

Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking. - Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.

anlama
{i} uptake

Tom's pretty quick on the uptake. - Tom anlamada oldukça hızlı.

anla
find out

Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant. - Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.

I imagine that Tom will eventually find out that Mary has been talking behind his back. - Sanırım Tom sonunda Mary'nin onun arkasından konuştuğunu anlayacak.

anlama
perception
birdenbire anlamak
strike
iyice anlamak
penetrate
anla
make out

I can't make out the meaning of this sentence. - Ben bu cümlenin anlamını çıkaramıyorum.

I couldn't make out what he wanted to say. - Onun ne demek istediğini anlayamadım.

anla
{f} understood

Read such books as can be easily understood. - Kolayca anlaşılabilir olduğu için bu tür kitapları okuyun.

Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand. - Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.

anla
make sense of

I was trying to make sense of what had happened. - Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Can you make sense of what he says? - Onun ne söylediğini anlayabiliyor musun?

anla
{f} understanding

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

anla
got it

Tom got it wrong, didn't he? - Tom onu yanlış anladı, değil mi?

OK, I think I got it. - Tamam, sanırım anladım.

anla
catch on

She doesn't seem to be able to catch on to what he is saying. - O onun ne dediğini anlayabiliyor gibi görünmüyor.

Being a foreigner, I couldn't catch on to the joke. - Ben bir yabancı olduğum için, şakayı anlayamadım.

anla
{f} finding out

I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out. - Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.

anla
{f} tumble
anla
comprehend

I can't even begin to comprehend why somebody would do something like this. - Birinin neden böyle bir şey yapacağını anlamaya bile başlayamıyorum.

I doubt Tom can comprehend what we're talking about. - Tom'un ne hakkında konuştuğumuzu anlayabileceğinden şüphe duyuyorum.

anla
figure out

Tom can't figure out how to fill out this application form. - Tom başvuru formunu nasıl dolduracağını anlayamıyor.

I couldn't figure out what he meant. - Onun ne demek istediğini anlayamadım.

anla
made sense of
anla
understand

No one understands that. - Onu hiç kimse anlamıyor.

No one understands me. - Hiç kimse beni anlamıyor.

anla
latch on
anla
latch onto
anlama
intellection
anlama
{i} finding out

I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out. - Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.

anla
made out
anla
apprehend
anlama
in understanding
anlama
the mean of
f anlamak, kavramak
f understand, to comprehend
Hanya'yı Konya'yı anlamak/öğrenmek
to learn what's what (by bitter experience), find out the hard way
anla
(Biyoloji) acclaim
anlama
intelligence

You don't need much intelligence to understand that. - Onu anlamak için çok zekaya ihtiyacın yok.

anlama
appreciation
anlama
understanding, comprehension, apprehension
anlama
sense

Tom tried to make sense of what just happened. - Tom sadece ne olduğunu anlamaya çalıştı.

I was trying to make sense of what had happened. - Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

anlama
prehension
anlama
knowledge
anlama
realization
anlama
grip
anlama
apprehension
anlama
understanding, comprehending
anlama
drift
anlama
composition

This composition is so badly written than I can not make out what he means. - Bu kompozisyon o kadar kötü yazılmış ki ben onun ne anlama geldiğini çıkaramıyorum.

anlama
ascertain
bayram haftasını mangal tahtası anlamak
to misunderstand completely
bir durumu anlamak/kavramak
sum something up
birbirini yanlış anlamak
(deyim) talk at cross-purposes
birbirini yanlış anlamak
(deyim) be at cross-purposes
dalavereyi anlamak
get to
deneyerek anlamak
give smth. a whirl
denilmek isteneni anlamak
(Konuşma Dili) read between the lines
denmek isteneni anlamak
read between the lines
dilinden anlamak
to have a feeling for
dünyanın kaç bucak/köşe olduğunu anlamak/öğrenmek
to learn by bitter experience
dünyayı anlamak
to understand life, be mature
geç anlamak
do a double take
geç anlamak
be slow on the uptake
haksız olduğunu anlamak
eat one's words
halden anlamak
to show sympathy, to be understanding
halden anlamak
sympathize
halini anlamak
to have sympathy for
imadan anlamak
take the hint
imadan anlamak
take a hint
iyi anlamak
have an eye for
iyisinden anlamak
have an eye for
içyüzünü anlamak
penetrate
işten anlamak
to be an expert
işten anlamak
to know what one is doing, know one's business
karine ile anlamak
to deduce from context
karine ile anlamak
to infer, conclude (something) by inference
kazı koz anlamak
to misunderstand completely
kendi kendine anlamak
self understand
kokusundan anlamak
stink
konuyu anlamak
see the point
leb demeden leblebiyi anlamak
take the hint
leb demeden leblebiyi anlamak
take a hint
leb demeden leblebiyi anlamak
to anticipate correctly what someone is going to say; to be able to read someone's thoughts
ne mal olduğunu anlamak
to see through sb
ne mal olduğunu anlamak
have smb.'s number
paranın gümüş olduğunu anlamak
to realize that money is not to be thrown around, learn to appreciate the value of money
ruhunu anlamak
enter into the spirit
söz anlamak
to be reasonable
söz anlamak
to understand what one is told and act on it
tam olarak anlamak
gain a clear understanding
tamamen anlamak
(Konuşma Dili) get into one's head
ters anlamak
to misunderstand
ters anlamak
give a wrench to
ters anlamak
wrench
ters anlamak
take amiss
ters anlamak
misunderstand
ters anlamak
spell backward
ters anlamak
take a word in the wrong sense
ters anlamak
to misunderstand, misinterpret
ters anlamak
get it wrong
ters anlamak
wrest from meaning
tersinden anlamak
misconstrue
yanlış anlamak
get hold the wrong end of the stick
yanlış anlamak
to get sb wrong, to mistake, to misinterpret, to misunderstand, to misapprehend, to misconstrue
yanlış anlamak
get the wrong sow by the ear
çabuk anlamak
be quick on the uptake
çaktın mı (anlamak)
(Argo) can you dig it
English - English

Definition of anlamak in English English dictionary

anlä
Argonne National Laboratory, operated by the University of Chicago as part of the U S Department of Energy's national laboratory system
anlä
Light anti-ship missile
anlä
Argonne National Laboratory
Turkish - Turkish
Doğru ve yerinde bulmak
Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek
İyilik görmek, yararlanmak
Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak: "Babasının niçin bu kasabayı çok sevdiğini Nevin bir türlü anlayamamıştı."- S. F. Abasıyanık
Bir şey hakkında bilgisi bulunmak: "Biz de onun kadar bu işten anlarız."- H. Taner. İyilik görmek, yararlanmak
Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek
Sorup öğrenmek
Bir şey üzerinde bilgisi bulunmak
Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek
Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek
Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek: "Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım."- M. C. Kuntay
(Osmanlı Dönemi) DERK
(Osmanlı Dönemi) İSTİDRAK
Anlama
tefehhüm
Anlama
takdir
anlama
Feraset, sezgi
anlama
Anlamak işi, vukuf
anlama
Bir olay veya önermenin daha önce bilinen bir kanunun veya formülün sonucu olduğunu görme
anlamak
Favorites