tamam!

listen to the pronunciation of tamam!
Türkisch - Englisch
there
very good!
Right you are
okie dokie
okay

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

We'll help you, okay? - Biz size yardım ederiz, tamam mı?

alright

If you need anything, you can call, alright? - Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?

Alright, mom, I get it! - Tamam, anne, bunu anlıyorum!

all right

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

If Bob had taken my advice, everything would be all right now. - Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.

{ü} yeah

Oh yeah, I totally agree. - Oh evet, ben tamamen katılıyorum.

Everybody pulled their socks up, yeah. - Herkes aklını başına devşirdi, tamam.

yes

Yesterday, we finished constructing the new stage. - Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.

Yes, you're quite right. - Evet, sen tamamen haklısın.

ready

We're not totally ready yet. - Biz henüz tamamen hazır değiliz.

OK, I guess I'm ready. - Tamam, sanırım hazırım.

{s} finished

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

Have you finished the papers? - Belgeleri tamamladın mı?

allright
ok!

We'll help you, okay? - Biz size yardım ederiz, tamam mı?

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

(Argo) okey-dokey
the whole

I know the whole of the story. - Ben hikayenin tamamını biliyorum.

He bought the whole nine yards. - O, dokuz yardın tamamını satın aldı.

(Bilgisayar) finish

Tom finished eating all the ice cream that was in the freezer. - Tom dondurucudaki dondurmayı tamamen bitirdi.

Have you finished the papers? - Belgeleri tamamladın mı?

over

Her lecture was completely over my head. - Onun dersi tamamen benim anlamayacağım kadar zor.

Liisa was completely overwhelmed, but there was no one there who could've helped her. - Liisa tamamen bunalmıştı fakat orada ona yardım edebilecek kimse yoktu.

right

Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back. - Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

If Bob had taken my advice, everything would be all right now. - Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.

intact
done!

Wait a minute, my laundry is done, I'll go hang out the washing. - Bir dakika bekle, benim çamaşır tamam, çamaşırı asmaya gideceğim.

All my homework is done. - Bütün ödevlerim tamam.

very well then
(Konuşma Dili) deal

OK, we've got a deal. - Tamam, bir anlaşmamız var.

exact

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

You're exactly right, Tom. - Tamamen haklısın, Tom.

ok, ok
roger that
to a tee
(Argo) good-oh
(deyim) it's all right

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

It's all right, Tom. Everything's all right now. - Tamam Tom. Şu anda her şey yolunda.

well

His family are all very well. - Onun ailesi tamamen çok iyidir.

I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say. - Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.

well and good
full

I was fully alive to the danger. - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

(Bilgisayar) fixed
correct

This watch keeps correct time. - Bu saat tamamen doğrudur.

Complete with the correct form of the verb. - Fiilin doğru şekli ile tamamlayın.

okey
agreed
OK
complete

All is completed with this. - Hepsi bununla tamamlandı.

Her words were completely meaningless. - Onun sözleri tamamen anlamsızdı.

gross
is up
complete, not lacking in any part
O.K

I'll hide and you find me. O.K.? - Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?

mature
fully; for all of, for a whole: Tamam on gün sürdü. It went on all of ten days
precisely
that's all right
O.K.!/All right!/Very well!
rightoh
all (of the), the whole (of the): Binanın tamamı yandı. The whole building burned down
exactly

I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said. - Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.

You're exactly right, Tom. - Tamamen haklısın, Tom.

righto
roger
correct, free of mistakes: Hesaplarınız tamam. Your arithmetic is correct
it's a deal
complete, ready; finished, over; correct, right; the whole; All right!, Okay!, OK!, Done!
according to Hoyle
ready; complete; finished
used to express displeasure sarcastically: Tamam, bir bu eksikti! Great! This is all I need!
time is up
eact
{s} done

Wait a minute, my laundry is done, I'll go hang out the washing. - Bir dakika bekle, benim çamaşır tamam, çamaşırı asmaya gideceğim.

Was nothing done about that? - Onun hakkında hiçbir şey tamam değil miydi?

Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Ne eksik ne fazla
(Osmanlı Dönemi) Tam, eksiksiz, noksansız
(Osmanlı Dönemi) Münasib, uygun
(Osmanlı Dönemi) Bitme, bitirme, son, nihayet
Yanlış ve yalan olmayan, doğru
Taşıtların yola koyulabileceğini anlatır
Evet, peki, olur!
Beğenilmeyen bir iş veya öneri karşısında söylenir
Bütün, tüm
Tamamlanmış, bitmiş
Eksiksiz
Tamamlanmış, bitmiş: "Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam."- C. S. Tarancı