I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
John is more intelligent than Bill.
- John Bill'den daha zeki.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
Tom has only one more night in Boston.
- Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
In comparison to him, I am still older.
- Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.
Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
- Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland.
- Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
- Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
You ain't seen nothing yet.
- Daha bir şey görmedin ki.
Tom is better at science than anyone else in his class.
- Tom Fen dersinde kendi sınıfındaki herkesten daha iyidir.
Good health is more valuable than anything else.
- İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
Is eating less meat a good idea?
- Daha az et yemek iyi bir fikir midir?
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously.
- Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
Might I suggest that we start the meeting an hour earlier?
- Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?
Tom looks thinner every day.
- Tom her gün daha ince görünüyor.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
I'll explain afterwards.
- Daha sonra açıklayacağım.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
One more person will be joining us later.
- Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
I'll tell him so then.
- Ben ona daha sonra söylerim.
If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
- İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
She is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
My car is newer than Tom's.
- Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.
Tom has a newer car than I do.
- Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
She is rather an idealist.
- O daha doğrusu bir idealist.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
I don't think we have to go any further.
- Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
Tom will need to go further.
- Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Our car is three years older than yours.
- Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
The history of China is older than that of Japan.
- Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
He may wait no longer.
- Daha fazla bekleyemeyebilir.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
I can't stand his arrogance any longer.
- Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
What will a child learn sooner than a song?
- Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?
You should've come sooner.
- Daha çabuk gelmeliydin.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
I don't like you any more than you like me.
- Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
I like vocal music better than instrumental music.
- Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
I like English better.
- İngilizceyi daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
Have you seen such a wonderful movie before?
- Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
I can't remember of the subsequent events.
- Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
You speak first; I will speak after.
- Önce sen konuş, ben daha sonra konuşacağım.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
Send for the doctor at once, or the patient may get worse.
- Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
He remained abroad later on.
- Daha sonra yurt dışında kaldı.
I will explain the situation to you later on.
- Durumu daha sonra size açıklayacağım.
There were fewer accidents this year than last.
- Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.
This newspaper is selling fewer and fewer copies.
- Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.
With some books, the more I read them, the less I understand them.
- Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
Tom probably has better things to do than hang out with us.
- Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.
Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?
- Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?
Which is cheaper, this or that?
- Hangisi daha ucuz, bu mu yoksa o mu?
It's always cheaper in the end to buy the best.
- Sonunda en iyisini satın almak her zaman daha ucuzdur.
As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
- İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
I like physics, and I like mathematics even more.
- Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
He is superior to her in math.
- Matematikte ondan daha iyi.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
Later, Chris felt ashamed and apologized and Beth forgave him.
- Daha sonra, Chris utandı ve özür diledi ve Beth onu bağışladı.
It's just a little further.
- O sadece biraz daha uzak.
Our school is further away than the station.
- Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
- Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
A man's worth should be judged by his character rather than by his social position.
- Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.
I prefer bananas rather than apples.
- Muzu elmadan daha çok tercih ederim.
Tom is in worse trouble than I thought.
- Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
He writes to me less and less often these days.
- Bu günlerde bana gittikçe daha az sıklıkta yazıyor.
His follow-up album was less of a success than his first one.
- Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.
I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
- Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
No further discussion is necessary.
- Daha fazla tartışma gereksiz.
There are no further details.
- Daha fazla ayrıntı yok.
Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
Let's find out more about him.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
Let's find out more about her.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.