daha

listen to the pronunciation of daha
Türkçe - İngilizce
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

John is more intelligent than Bill. - John Bill'den daha zeki.

any

Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer? - Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

more, further; yet, still; more, again; plus
only

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

over

It took me more than one month to get over my cold. - Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

still

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

plus
further

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

again
as yet
any longer
yet

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

so far, until now, still, yet, only
more, in addition
more, -er; a lot -er
else

He is richer than anyone else in this town is. - O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.

He is richer than anyone else in this town. - O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.

than to
a further
moresss
daha ileri
further

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

daha fazla
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

daha az
less

I am less afraid of heights than I was. - Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

daha iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

Please say it once more. - Lütfen onu bir kez daha söyleyin.

bir kez daha
once again

Could you please repeat it once again? - Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?

France and Britain were at war once again. - Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.

bir daha
again

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

daha önce
previously

There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously. - Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

daha fazla
further

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

daha fazla
any more

Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime. - Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha evvel
earlier

Might I suggest that we start the meeting an hour earlier? - Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner. - Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
afterwards

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
later

Let me call you back later, OK? - Seni daha sonra tekrar arayayım,tamam mı?

One more person will be joining us later. - Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.

daha sonra
next

There is no telling what will happen next. - Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

daha sonra
then

Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see... - Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...

I'll tell him so then. - Ben ona daha sonra söylerim.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
daha doğrusu
rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha çok
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

I don't think we have to go any further. - Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

daha eğri
wrier
daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
no longer

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

We're no longer in danger. - Daha fazla tehlikede değiliz.

daha fazla
more than

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

daha fazla
the more the more
daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I couldn't put up with that noise any longer. - O gürültüye daha fazla dayanamadım.

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no more
daha fazla değil
no longer
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
slimmer
daha ince
leaner
daha iyi
better still
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
thereafter
daha sonra
then by
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

You should've come sooner. - Daha çabuk gelmeliydin.

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like pizza any more than I like spaghetti. - Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
better

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
already

Tom has already signed up for that class. - Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

daha önce
before

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
daha iyi yapmak
outperform
daha az
less highly
daha güvenli
safer
daha iyi oynamak
outperform
daha daha
(Konuşma Dili) And so?
daha sonraki
{s} subsequent

I can't remember of the subsequent events. - Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

daha sonra
after

After that he began to enjoy life again and gradually recovered. - Daha sonra hayattan yeniden zevk almaya başladı ve gitgide iyileşti.

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

daha sonra
afterward

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

daha kötü
worse

Send for the doctor at once, or the patient may get worse. - Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

daha uzak
{s} farther

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

daha da
still

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha sonra
later on

I will explain the situation to you later on. - Durumu daha sonra size açıklayacağım.

I'll explain the matter to you later on. - Konuyu size daha sonra açıklayacağım.

daha az
{f} fewer

This newspaper is selling fewer and fewer copies. - Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.

There were fewer accidents this year than last. - Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.

daha az
under

With some books, the more I read them, the less I understand them. - Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.

daha fazla
anymore

Tom can't put up with Mary's behavior anymore. - Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

daha iyi
betters
daha iyi
{e} atop
daha iyi
{e} out

Tom probably has better things to do than hang out with us. - Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.

Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this? - Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?

daha iyi
atop of
daha ucuz
{f} cheaper

It's always cheaper in the end to buy the best. - Sonunda en iyisini satın almak her zaman daha ucuzdur.

Which is cheaper, this or that? - Hangisi daha ucuz, bu mu yoksa o mu?

daha iyi
ahead of
daha iyi
(Bilgisayar) better quality
daha sonra
much later
daha az
hypo-
daha da
even

I like physics, and I like mathematics even more. - Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.

As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper. - İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.

daha iyi
all the better
daha iyi
superior to

He is superior to her in math. - Matematikte ondan daha iyi.

daha sonra
and

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

Give it your all, and you won't be sorry later. - Elinden geleni yap ve daha sonra üzülme.

daha uzak
further

It's just a little further. - O sadece biraz daha uzak.

Our school is further away than the station. - Okulumuz istasyondan daha uzaktır.

daha ziyade
rather

Such things are often a result of accident rather than malice. - Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.

I am a writer rather than a teacher. - Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.

daha ziyade
more of an
daha çok
above

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

daha çok
rather

A man's worth should be judged by his character rather than by his social position. - Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.

The color is purple rather than pink. - Renk pembeden daha çok mor.

daha çok
worse

Tom is in worse trouble than I thought. - Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.

Daha sonra
a later
Daha önce
before it
daha az
far fewer
daha az
lesser-
daha az
to less
daha az
less of

I'm no less of a sinner than you. - Ben senden daha az günahkâr değilim.

His follow-up album was less of a success than his first one. - Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.

daha az
fewer than
daha da
an even
daha erken
earlier

In those days, I went to bed earlier. - O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.

Had you come a little earlier, you could have met her. - Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.

daha fazla
the more more
daha fazla
more excessive
daha fazla
much too much
daha fazla
no further

You're to have no further contact with Tom. - Tom'la daha fazla iletişim kurmayacaksın.

There are no further details. - Daha fazla ayrıntı yok.

daha fazla
the greater
daha fazla
more more
daha fazla
over more
daha fazla
over much
daha iyi
better to
daha iyi
be better
daha iyi
more decent
daha iyi
the better
daha iyi
greater good
daha kötü
worse than
daha sonra
much more later
daha ucuz
cheaper than
daha yeni
more recent
daha ziyade
much rather
daha çok
moreso
daha çok
the more so
daha çok
even more so
daha önce
not before
daha önce
there before
daha az
lesser

Of two evils, choose the lesser. - İki kötülükten daha az olanını seç.

daha az
hypo
daha da
still, yet
daha fazla
upward of
daha fazla
upward
daha fazla
upwards
daha fazla
upwards of
daha fazla
anymorethan
daha sonra
subsequent to
daha sonra
later, afterwards, later on, then
daha sonra
by and by
daha uzak
farther, further
daha ziyade
a fortiori
daha ziyade
better
daha ziyade
afortiori
daha çok
supra
daha çok
a) more b) mainly
daha çok
predominate
daha çok
{e} out

Let's find out more about them. - Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.

Let's find out more about him. - Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.

daha çok
anymore
daha önce
before; earlier
Türkçe - Türkçe
Şimdiye kadar, henüz
Olana ek olarak, olana katarak: "Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım."- P. Safa
Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır
Olana ek olarak, olana katarak
Bundan başka, bunun dışında
Bundan başka, bunun dışında: "Daha çiçekleri de sulayacağım."- H. Taner
daha daha
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Daha sonra
(Hukuk) BADEHU
Daha sonra
bilahare
Daha uzak
öte
İngilizce - Türkçe

daha teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

daha da önemlisi
More importantly