She went nearly mad with grief after the child died.
- Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.
By the time she gets there, it will be nearly dark.
- O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
She almost passed out.
- O neredeyse ölüyordu.
The Sahara Desert is almost as large as Europe.
- Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
Even today, his theory remains practically irrefutable.
- Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
Tom swims practically every day.
- Tom neredeyse her gün yüzer.
We had next to nothing in the kitchen.
- Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.
Tom has next to nothing in his wallet.
- Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.
The trial was all but done.
- Deneme neredeyse yapılmıştı.
Tom has all but given up.
- Tom neredeyse vazgeçti.
Compared to our house, his is virtually a palace.
- Bizim evimizle karşılaştırıldığında, onunki neredeyse bir saray.
The battle was virtually over.
- Savaş neredeyse bitti.
My friends will be here at any moment.
- Arkadaşlarım neredeyse burada olacak.
We're just about finished here.
- Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
Tom can eat just about anything but peanuts.
- Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
Almost everybody appreciates good food.
- Neredeyse herkes iyi yemeği takdir ediyor.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
My work is as good as done.
- İşim neredeyse bitti.
The problem is as good as settled.
- Sorun neredeyse çözüldü.
We scarcely had time for lunch.
- Öğle yemeği için neredeyse zamanımız yoktu.
He scarcely ever watches TV.
- O, neredeyse hiç tv izlemez.
I'm just about finished with my homework.
- İşimi neredeyse bitirdim.
We're just about finished here.
- Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
We had next to nothing in the kitchen.
- Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.
He knows next to nothing about the issue.
- O konuda neredeyse hiçbir şey bilmiyor.
Tom was half beaten to death.
- Tom neredeyse ölümüne dövüldü.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
We pretty much gave up hope.
- Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
Mike eats out almost every night.
- Mike neredeyse her gece dışarda yer.
I was up almost all night.
- Neredeyse bütün gece ayaktaydım.
Tom can eat just about anything but peanuts.
- Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
I hardly even know you.
- Seni neredeyse hiç tanımıyorum.
Tom is at home almost every evening.
- Tom neredeyse her akşam evdedir.
I was nearly run over by a car.
- Neredeyse araba beni ezecekti.
He slipped and nearly fell.
- O kaydı ve neredeyse düşecekti.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
There was scarcely any money left.
- Neredeyse hiç para kalmamıştı.
They have scarcely gone out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
I have hardly any English books.
- Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.
There's hardly any coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve yok.