They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
I'll meet you at the usual time.
- Her zamanki saatte seni karşılayacağım.
Fill her up with regular. I'll be paying in cash.
- Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.
You're always singing.
- Her zaman şarkı söylüyorsun.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
He stayed there all the time.
- O her zaman orada kaldı.
Bill is honest all the time.
- Bill her zaman dürüsttür.
There's always next year.
- Her zaman gelecek yıl vardır.
With a microwave oven like this, it's always New Year's Eve!
- Böyle bir mikrodalga fırınla, her zaman Yılbaşı gecesidir!
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
He will forever live on in our memories.
- O her zaman anılarımızda yaşayacak.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
You can leave at any time.
- Her zaman gidebilirsin.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
He was late, as always.
- O, her zamanki gibi geç kalmıştı.
Tom rose early as always.
- Tom her zamanki gibi erkenden kalktı.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
Ask me anything anytime.
- Bana her zaman bir şey sor.
You're welcome back anytime.
- Her zaman tekrar gelebilirsin.
Mary keeps her laptop with her at all times.
- Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.
To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.